Tahmin ediyorum. Kurmaca yazılar gelecek önünüze. Sıradan öteye çıkmayacak kadar boş. Ecele gidilecek, somut faaliyetlerde çığır açacak kadar da etkileyici.
Fakat ben hepsinden farklı başlamak istiyorum. Neden psikoloji çoğunlukla umursanmaz? Bir sorum var: Ne zaman insan olduğumuz anlaşılacak? Ne zaman yaşadığımız farkedilecek?
Onlar kan gölleri yaratırken kaç insan daha şahit olacak? Durun...Bana aynı şeylerden bahsediyorsunuz. Aşırı milliyetçi spazmlar içinde kalan düşünceler ne zaman son bulacak?
Şu an ben büyümek değil bir olmak, düşman değil dost olmak, ayrı değil komşu olmak istiyorum. Biliyorum her şey muamma lakin düşünceler vurulamaz ve öldürülemez. Ben çocukların
hayallerini vurgun etmek istemiyorum ya da bir gencin sevdasını.
Şimdi biraz daha realist bakalım ve günümüzden geleceğe tahmin yapamayacağımız bir yerden örnek verelim: Suriye ve düşüncesel insan katliamı. Suriye hakkında konuşarak devam etmek isterim yazıma. Doğmamış çocuklar vurulurken, oyun oynayan çocuklar öldürülürken geleceğimizi nasıl temin ederiz? Kendimize insan olduğumuzu nasıl anlatabiliriz? Onlar kısık
sesler;onları belki duymuyoruz ama Allah onları bilinki duyuyor. Güçlünün güçsüzü öldürdüğü malum coğrafyadaki çocuğun güçsüz olma suçu neydi ki?Günah mı işledi? Sanmıyorum...
Bu yüzden kendimizi geleceğe teknolojik, tarihi veya mimari olarak hazırlamaktan öte ilk olarak kendimizi düşüncesel olarak geleceğe hazırlamalıyız. Diğer konumuza gelecek olursak; düşüncesel insan katliamı nedir? Bu sistemi ben tasarladım ve bu sistem ile yaşanan ve yaşanılacakların şu anki imkanlarla ne kadar zorlayıcı olacağından bahsedeceğim. Konuya başlamadan önce şu özlü sözü araya sıkıştırmak isterim: "Çok çalış, düşün. Duvarda yazmaz her kural." Yazımın ilerisinde ne demek istediğimi anlayacaksınız. Devam edelim. Günümüz dünyasında stagflasyon
hızla artmakta ve dahilinde insan psikolojisi yaşam için kendini daha da bunaltmakta velakin kendini dış dünyadan soyutlamaktadır. Bu yüzden insanlar sözlü ve siber iletişimde daha
şiddetli ve karşı tarafı yıkıcı eğilimde konuşmaktadır. İnsanların kişilikleri ise bakış algısı, kültürel ve dini görüşleri
yanında tarzı ve toplumsal düzenleri çekici olan topluluklardan
etkilenerek arkasında kaldığı siyasi, diniv kültürel göreneklere göre değişir. Bu da bize hepimizin kardeş olduğunu unutturan etmenlerden sadece bir kaçıdır. İnsanlar bu
düzenlerin ve kişiliklerinin arkasında durarak birbirine barbarca saldırmakta, asıl amacının medeniyet kuşaklarını atlamak olduğunu unutmaktadır. Düşüncesel insan katliamı burada
devreye giriyor. Düşüncesel insan katliamı iki başlıktan oluşuyor:A ve psikolojik. Ayrılıksal başlığından bahsedecek olursak yetiştirilme farklılıkları yüzünden
-gerek kültürel gerek dini gerekse fikirsel.- insanlar birbirini düşman görüyor. Dış etmenlerin etkileyici özelliğini de katarak adeta savaşa hazır, emirler ile yönetilen düşüncesiz
robot insanlar oluşturuluyor. Ardından çocuk,bebek,kedi ne varsa katlediliyor. Buna günümüz Suriye coğrafyasında fazlasıyla rastlayabiliriz. Ayrılıksal insan katliamı tam olarak bu oluyor. Psikolojik insan katliamı ise... Malum isminden belli.
Hepimizin etkisinde kaldığı psikolojik etmenler oluyor. Düşüncesel yönden bir insan veya topluluk baskı ve azınlık altına alınıyor. Bu sayede karşı taraf psikolojik olarak yıkılıp müdahale edemez hale getiriliyor ve intihara teşebbüs edecek bir hale büründürülüyor. Bu sayede karşı taraf etkisiz hale getiriliyor. Dünyada bunların hepsi kol gezerken, zorla tek bir düzene bağlandırılmaya çalışırken geleceğimizi nasıl temin ederiz? Elbetteki bunlar olmadan da gelişmeler olacaktır fakat gerilemeler kol gezecek, bireyler mutlu olmayacaktır. Ben bu yüzden kendimizi
geleceğe, 2053'e başta psikolojik ve fikirsel olarak hazırlama yandaşıyım.
Bir de bakalım 2053'de bana göre somut neler olacak. İlk olarak bahsetmek isterim ki insanlar prizma mimariden kurtulup daha estetik ve yumuşak bir mimariye geçecek. Onun yanında dev metropoller ve orta nufüslü şehirler genişleyip daha büyük bir araziye yerleşik bulunacaklar. Dolayısıyla köy ve kasaba denilen bölge statüleri artık yok olacak. Dünyada hayvan çeşitlerinin azalmasının yanında habitat alanları bir o kadar da azalacak fakat yeşil alanlar daha gür ve etkileyici olacak. Ülkemize bakalım bir de. Türkiye artık
günümüz boyutlarından daha büyük bir sınıra ve daha yeşil alanlara sahip olacak. İstanbul'da ise nufüs 30 milyona yakın olacak ve şehrin yerleşim alanı oldukça geniş olacak. İstanbul günümüzdekinden
daha önemli bir insani yaşam merkezi olacak. Tabi kalabalığının yanında bir çok hizmet sıkıntısı da gelecek. Genelolarak fikrim bu kadar okuduğunuz ve değerlendirdiğiniz için
teşekkür ederim.
Fakat ben hepsinden farklı başlamak istiyorum. Neden psikoloji çoğunlukla umursanmaz? Bir sorum var: Ne zaman insan olduğumuz anlaşılacak? Ne zaman yaşadığımız farkedilecek?
Onlar kan gölleri yaratırken kaç insan daha şahit olacak? Durun...Bana aynı şeylerden bahsediyorsunuz. Aşırı milliyetçi spazmlar içinde kalan düşünceler ne zaman son bulacak?
Şu an ben büyümek değil bir olmak, düşman değil dost olmak, ayrı değil komşu olmak istiyorum. Biliyorum her şey muamma lakin düşünceler vurulamaz ve öldürülemez. Ben çocukların
hayallerini vurgun etmek istemiyorum ya da bir gencin sevdasını.
Şimdi biraz daha realist bakalım ve günümüzden geleceğe tahmin yapamayacağımız bir yerden örnek verelim: Suriye ve düşüncesel insan katliamı. Suriye hakkında konuşarak devam etmek isterim yazıma. Doğmamış çocuklar vurulurken, oyun oynayan çocuklar öldürülürken geleceğimizi nasıl temin ederiz? Kendimize insan olduğumuzu nasıl anlatabiliriz? Onlar kısık
sesler;onları belki duymuyoruz ama Allah onları bilinki duyuyor. Güçlünün güçsüzü öldürdüğü malum coğrafyadaki çocuğun güçsüz olma suçu neydi ki?Günah mı işledi? Sanmıyorum...
Bu yüzden kendimizi geleceğe teknolojik, tarihi veya mimari olarak hazırlamaktan öte ilk olarak kendimizi düşüncesel olarak geleceğe hazırlamalıyız. Diğer konumuza gelecek olursak; düşüncesel insan katliamı nedir? Bu sistemi ben tasarladım ve bu sistem ile yaşanan ve yaşanılacakların şu anki imkanlarla ne kadar zorlayıcı olacağından bahsedeceğim. Konuya başlamadan önce şu özlü sözü araya sıkıştırmak isterim: "Çok çalış, düşün. Duvarda yazmaz her kural." Yazımın ilerisinde ne demek istediğimi anlayacaksınız. Devam edelim. Günümüz dünyasında stagflasyon
hızla artmakta ve dahilinde insan psikolojisi yaşam için kendini daha da bunaltmakta velakin kendini dış dünyadan soyutlamaktadır. Bu yüzden insanlar sözlü ve siber iletişimde daha
şiddetli ve karşı tarafı yıkıcı eğilimde konuşmaktadır. İnsanların kişilikleri ise bakış algısı, kültürel ve dini görüşleri
yanında tarzı ve toplumsal düzenleri çekici olan topluluklardan
etkilenerek arkasında kaldığı siyasi, diniv kültürel göreneklere göre değişir. Bu da bize hepimizin kardeş olduğunu unutturan etmenlerden sadece bir kaçıdır. İnsanlar bu
düzenlerin ve kişiliklerinin arkasında durarak birbirine barbarca saldırmakta, asıl amacının medeniyet kuşaklarını atlamak olduğunu unutmaktadır. Düşüncesel insan katliamı burada
devreye giriyor. Düşüncesel insan katliamı iki başlıktan oluşuyor:A ve psikolojik. Ayrılıksal başlığından bahsedecek olursak yetiştirilme farklılıkları yüzünden
-gerek kültürel gerek dini gerekse fikirsel.- insanlar birbirini düşman görüyor. Dış etmenlerin etkileyici özelliğini de katarak adeta savaşa hazır, emirler ile yönetilen düşüncesiz
robot insanlar oluşturuluyor. Ardından çocuk,bebek,kedi ne varsa katlediliyor. Buna günümüz Suriye coğrafyasında fazlasıyla rastlayabiliriz. Ayrılıksal insan katliamı tam olarak bu oluyor. Psikolojik insan katliamı ise... Malum isminden belli.
Hepimizin etkisinde kaldığı psikolojik etmenler oluyor. Düşüncesel yönden bir insan veya topluluk baskı ve azınlık altına alınıyor. Bu sayede karşı taraf psikolojik olarak yıkılıp müdahale edemez hale getiriliyor ve intihara teşebbüs edecek bir hale büründürülüyor. Bu sayede karşı taraf etkisiz hale getiriliyor. Dünyada bunların hepsi kol gezerken, zorla tek bir düzene bağlandırılmaya çalışırken geleceğimizi nasıl temin ederiz? Elbetteki bunlar olmadan da gelişmeler olacaktır fakat gerilemeler kol gezecek, bireyler mutlu olmayacaktır. Ben bu yüzden kendimizi
geleceğe, 2053'e başta psikolojik ve fikirsel olarak hazırlama yandaşıyım.
Bir de bakalım 2053'de bana göre somut neler olacak. İlk olarak bahsetmek isterim ki insanlar prizma mimariden kurtulup daha estetik ve yumuşak bir mimariye geçecek. Onun yanında dev metropoller ve orta nufüslü şehirler genişleyip daha büyük bir araziye yerleşik bulunacaklar. Dolayısıyla köy ve kasaba denilen bölge statüleri artık yok olacak. Dünyada hayvan çeşitlerinin azalmasının yanında habitat alanları bir o kadar da azalacak fakat yeşil alanlar daha gür ve etkileyici olacak. Ülkemize bakalım bir de. Türkiye artık
günümüz boyutlarından daha büyük bir sınıra ve daha yeşil alanlara sahip olacak. İstanbul'da ise nufüs 30 milyona yakın olacak ve şehrin yerleşim alanı oldukça geniş olacak. İstanbul günümüzdekinden
daha önemli bir insani yaşam merkezi olacak. Tabi kalabalığının yanında bir çok hizmet sıkıntısı da gelecek. Genelolarak fikrim bu kadar okuduğunuz ve değerlendirdiğiniz için
teşekkür ederim.