Talat'ın Caddesi

       Nitekim başka bir amaçla kapıyı açtığımı ummuştum. İçeriye girdim ve bir müddet oturdum. Odanın kuruluğu önümde gördüğüm kitaplığa kadar işlemişti. Ellerimi rafların arasında gezdiriyor, gözlerim ile yeni kitaplar gelmiş mi diye inceliyordum. Bir tansiyon düşüklüğü herhalde... Gözlerimi odaklayamıyor, kafamdaki o derin boşlukta odak yeteneğim ile sert bir mücadele veriyordum. Sonunda aylar önce sayfasını katladığım kitabı buldum. Aylar geçmesine rağmen kitaba dokunulmadığını farkettim. Ben de dokunamamaştım şahsen -çoğu vakit elimin altında olsa bile- kitabı elime aldığımda okuduğum güne kadarki faaliyetlerin hepsi saniyelik bir sinema filmi gibi aklımdan geçti. Kitabı bulmam neticesinde oturdum ve başladım okumaya...

-Erkek kardeşiniz var mıdır?
-Bu davada binlerce kardeşim var. Peki ya senin?
-Benim davam davasızlıktır.

       Tanrı aşkına birileri Fransız sosyetesindeki insanlar gibi kendini elit hissediyor mu? Velakin zannediyor mu? Şahsen ben bu meseleye Fransız kalıyorum.


       Hafif bir soğuk, buzlar cam gibi kırılmayı beklerken adımlarımız onları sertçe dövüyor. Talat'ın caddesinde yürüyorum ve bir süre daha düşünüyorum. -Alışılmışın dışında büyük bir odakla.- Ben bunu neden arıyorum? Sonra bir dükkana giriyorum lakin aklıma trenin kaçtığı geliyor ve ölümün başucumuzda olduğu... Gözlerimi açıyor ve karanlık odamdan çıkıyorum. Yine büyük bir panik yine büyük bir heyecanla...